İstemek ve İhtiyaç Duymak

Aranızda,pazarlama,ekonomi,dış ticaret gibi alanlara ilgisi olan veya meslek olarak icra edenleriniz varsa,fikir ve önerilerinize her zaman açık olduğumu bilmenizi isterim. İşte,junior olarak ilk mesleki yazı denemelerim. Umarım bu konuda ilerleme şansım vardır.
İstek,bir ürüne,bir olguya,bir kavrama sahip olmak arzusudur.
İhtiyaç ise, yaşamımızı devam ettirmek,kolaylaştırmak yada yaşamsal ve gelişimler fonksiyonlarımızı devam etmemizdeki gereksinmelerimizdir.
İstek ve ihtiyaç iç içe girmiş iki kavram olsa da,arada ince farklılıklar vardır. İstemek daha geniş kapsamlı bir kavramdır. İnsan bir çok şeyi istemekte özgürdür. En başta ise,ihtiyaç duyguduğu şeyleri ister. Ancak,İhtiyaç ise zaten zorunluluktur. En basitinden nefes almak,yemek yemek,sevmek,sevilmek,güven duymak,barınmak vb. gibi eylemler ve duygular yaşamımızı devam ettirmek için gereklidir. İnsan doğası gereği bir yere ait olma “ihtiyac”ı duyar. Tek başına yaşaması zor hatta imkansızdır.
Bu yazıyı hazırlarken yaptığım küçük araştırmalardan bir alıntı paylaşmak istiyorum.
Abraham H. Maslow, insan ihtiyaçlarını beş temel kategoride incelemiş, ihtiyaçları hiyerarşik olarak ele almış ve insanın en alttaki ihtiyaçların karşılanmasının ardından, bir üstteki ihtiyaçlar kategorisine doğru yöneldiğini söylemiştir. Bu kategoriler en alttan başlayarak şu şekilde açıklanmıştır.
Fizyolojik ihtiyaçlar: Yemek, içmek, uyumak, gibi temel ihtiyaçlardır.
Güvenlik ihtiyaçları: İnsanlar can ve mal varlıklarının korunmasına ihtiyaç duyarlar.
Sevgi ve ait olma ihtiyacı: Sevme, sevilme, bir gruba ait olma, yardım severlik, şefkat  gibi ihtiyaçlarıdır.        
Saygı ihtiyacı: İnsanlar kendilerine saygı duyulmasını da isterler. Sosyal statü sahibi olma, başarılı olma,takdir edilme gibi ihtiyaçlardır.
Kendini gerçekleştirme ihtiyacı: Diğer ihtiyaçlarını karşılamış olan birey son aşamada ideallerini ve yeteneklerini gerçekleştirme ihtiyacı duyar. Maslow’ un bu ihtiyaç sıralamasının okul eğitiminde önemli yeri ve sonuçları vardır.
Maslow teorisi, bazı şirketler tarafından da kullanılan, ilgili bölüm derslerinde yer verilen bir teori.
Firmalar tarafından kullanılmasının nedeni ise, çalışanının motivasyonunu ve beraberinde başarısını arttırmak. Çünkü  firmanın en temel anlamda kar yapmaya ihtiyacı var. Bunun için de, yöneticilerin verimli çalışanlara ihtiyacı var. Çalışanların ise, emeklerinin karşılığında tatmin olma ihtiyacı var. Çalışan tatmin olursa verimi artar,verim artarsa firma kazanır,firma kazanırsa yönetici kazanır ve teşvikleri artırır.Teşvikler artarsa çalışan gene memnun olur. Görüldüğü üzere bu bir kısır döngü.Görülen odur ki, hem çalışan kazanır hem de yönetici (win-win). Aynı hikaye üzerinden devam edersem eğer, gelir seviyesi artan çalışan ve yöneticilerin istekleri oluşmaya başlar. Daha iyi bir araba,daha iyi bir ev ,yatırım yapmak   (yeni bir ev alıp kiraya vermek, borsa v.b) istekleri doğmaya başlar. Bu istekler karşılanmadığında yaşamın akışını etkilemez. Kişi için hayati unsurlar değildir ama ruhunu besleyen isteklerdir. 
İnsan her zaman bir seviye üste çıkmak ister. Bir başka açıdan düşünecek olursakta, emeklerinin sonunda bir basamak daha yükselme ihtiyacı duyar. Ruhsal dünyamızı besleyeceğine inandığımız,olmaması hayati riskler getirmemekle birlikte,manevi dünyamıza zarar veren yoksunluklar istek kökenli ihtiyaçlarımızdır.
  Örneğin cep telefonu bugün bir ihtiyaç haline gelmiştir. Peki cep telefonlarına nasıl yöneldik? İhtiyaç duyduğumuz için mi bunu icat ettik yoksa icat edildikten sonra mı ihtiyacımız olmaya başladı? Bu soruya biraz cevap olması için öncelikle cep telefonunun nasıl icat edildiğini bilmemiz gerek sanırım.
Küçük bir araştırma daha yaptım. Bakın cep telefonu nasıl icat edilmiş.
Motorola firmasının CEO'su eşiyle birlikte Karayip'teki el değmemiş küçük adalardan birine tatile gitmiş. CEO'nun eşi otele yerleştikten sonra çocuklarını arayıp konuşmak istemiş. Ama adada telefon falan yok. Birden çok sinirlenmiş. Oysa ki el değmemiş bir adaya maceralı bir gezi yapmalarını isteyen kendisiymiş. Eşine "Koskoca Motorola'nın başındasın. Portatif bir telefon yapmayı neden bugüne kadar başaramadın?" demiş. Ve CEO, tatil bitip de Motorola'daki koltuğuna oturduktan hemen sonra, cep telefonuyla ilgili çalışmalara başlamış.

İşte cep telefonun özet bir doğum hikayesi. Burada yaratıcı olan CEO mu yoksa eşi mi ayrı bir tartışma konusu. Ama ihtiyaç duyulan birşeyi yaratma isteği duyuyoruz ve bunu mümkün oldukça hayata geçiriyoruz. Bugün ise şunu söylüyoruz : “cep telefonu olmadan önce biz ne yapıyorduk. Çok bir ihtiyaç.” Çünkü,zaman zaman toplumdan bir talep gelmese de,gelişen teknoloji ile birlikte,firmalar,bizi şaşırtan bir çok ürün arz etmiştir. Yani,yenilikler üretme de her zaman tüketici ihtiyacı değil,tüketiciye “senin buna ihtiyacın var” mesajı vererek,firmanın para kazanma ihtiyacına yönelik yaratıcılığıdır.
İhtiyaçlarımız ve isteklerimiz belli. Peki bunları nasıl karşılayacağız?
Arz ve talep doğrultusunda bir pazar oluşur. Bu pazarda ihtiyacımız olan yada istediğimiz ürünler bulunur. Bizi bu ürünlerle buluşturan kavram “Pazarlama” , bizi ihtiyacımız olan ürünle buluşturan kişi “Pazarlamacı”dır. Görüldüğü üzere, pazarlama insan yaşamındaki en öneli faktörlerden biridir. Çünkü,Pazar oluşmazsa ve bir pazarlamacı olmazsa bizde o ürünlere ulaşmakta zorlanırız.

Yaşamakta olduğumuz “tüketim  dönemin”de ihtiyaçlar ve istekler biribirine karışmıştır. Çünkü, başında da söylediğimiz gibi, ihtayaç bir gereksinimdir. Ancak,bugün oluşan teknoloji,gelinen yaratıcılık noktasında,imkanı olan tüketiciler o ürünlere ihtiyacı olduğuna inanır ve satın alır. ( belki de çevresinde prestij yapmak içinde ihtiyacı olabilir.) Televizyonda gördüğüm bir araba markasına ait reklam vardı. Satıcı, tüketiciye bu arabayı neden istiyorsunuz diye soruyor ve saymaya başlıyor. Bagajı büyük,koltukları rahat… vs şeklinde. Tüketicinin yüzünde bir tebessüm oluyor. Satıcı en sonunda ‘ihtiyacınız mı var?’ diyor ve tüketici şu cevabı veriyor. ‘Hayır. İstiyorum!’
İsteklerimiz ihtiyaçlarımız doğrultusunda yada, ihtayacımız olmadan hissettiğimiz almak arzusudur. İhtiyacımız dışında, sadece isteğimizle yaptığımız harcamalarımız, lüks harcamalarımızdır.
Son olarak, isteklerimizi ihtiyaçlarımızla sınırlandırmamız,tüketim seviyesini düşürecek ve ekonomik kalkınmamız yavaşlayacaktır. Sadece isteklerimize yönelmemiz ise aşırı tüketimci bir toplum olunmasına neden olacaktır. Bu yüzden,herşeyde olduğu gibi, istek ve ihtiyaçlarımızı denge de tutma becerisini göstererek, hemn ekonomimize,hem doğal kaynaklarımıza,hem de kendi cebimize fayda sağlayalım.