Çocuklarda Dikkat Eksikliği bir yanılgı mı?
Ülkemizde ilkokul çağındaki her 20 çocuktan birine “Dikkat
Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu” teşhisi konuluyor… Ve yıllarca sürecek
bir ilaçlı tedavinin ilk adımı işte bu teşhis ile başlıyor.Çoğu defa okuldaki
arkadaşları gibi öğrenemediği gerekçesi ile, yolu doktora düşen bu çocuklar,
maalesef bir süre sonra ilaç kullanıyor olmaktan dolayı da “yetersizlik” hissi
içine de giriyorlar.
Arkadaşları ilaç
içmeden dersleri dinleyebildikleri halde, bir çocuğun ilaç kullanmak “zorunda”
kalması, o çocukta yetersizlik hissini oluşturur.
Ülkemizde yıllık yüzbinlerce kutu dikkat eksikliği için
ilaçlar satılıyor. Sektör çok canlı.
Sınavlarda başarısı düşük olan, derste öğretmenini
anlamayan, ödevini yapamayan çocuklar “acaba” denilerek hastaneye götürülüyor
ve çoğunluğu ilaç kullanma ‘zorunluluğu’ ile okullarına dönüyorlar.
İlaçtan önce coşku dolu, heyecanlı, kıpır kıpır olan
çocuklar, ilaç kullanmaya başladığından itibaren gözlerindeki ışık sönüyor,
gözbebekleri büyüyor, bakışları tuhaflaşıyor. O coşku dolu halleri garip bir
durgunluğa dönüşüyor.
Birçok ebeveyn çocuklarındaki bu garip hali içlerine
sindiremediği için; “Acaba iyi bir şey mi yapıyoruz?” diye vicdanen rahatsızlık
duyuyorlar.
Peki, okuldaki başarısızlıkların gerçekten altında dikkat
eksikliği mi yatıyor?
Veya “dikkat eksikliği diye bir şey var mı?”
Yoksa, yıllar sonra ortaya çıkacak bir yanılgı, bir “mit”
midir “dikkat eksikliği” hikâyesi?
Eğer dikkat eksikliği bugün için bilimsel bir gerçeklikmiş
gibi dursa da, yarın bunun bir yanılgı olduğu ilan edilemez mi?
Hatırlarsanız, bir zamanlar yumurtanın, “kalp ve damar”
hastalıklarına sebep olduğunu duyuyorduk doktorlardan. Bu yüzden kalp
hastalarına yumurta yedirilmiyordu.
Ama yıllar sonra öğrendik ki, bu bilgiler doğru değilmiş.
Surrey Üniversitesi’nden bir grup akademisyen aslında
yumurtanın insan sağlığına zarar veren bir yanının olmadığını ve istendiği
kadar tüketilebileceğini açıklayınca herkes şoke oldu. Hatta bu açıklamadan
sonra birçok doktor kalp ve damar hastalığı olup da yıllardır yumurta yemelerini
yasak ettikleri hastalarından özür dilemişlerdi.
İşte bunun gibi, bir zaman sonra da “akli dengesi yerinde
olan hiçbir çocukta dikkat eksikliği” diye bir şeyin olmadığı, bunun “normal
çocukluk hali” olduğu anlaşıldığında ağır ilaçlarla tedavi uygulanılan
insanlardan “özür” dilenecektir umarım.
Biz artık biliyoruz ki, çocuklar, “şiddetli merak
duygusundan” dolayı zaten dikkatleri hep başka başka yerlerdedir, dağınıktır.
Çocuk, okula geldiğinde evdeki oyuncağını düşünür. Kardeşi
ile kavgasını düşünür. Dışarıda kuş görse, o kuşun nasıl uçtuğunu, arkadaşında
kalem görse, ne güzel bir kalem olduğunu düşünür. Aynı anda yüzlerce düşünce
gelip gider zaten “normal” bir çocuğun zihninde.
Önemli olan bunca “düşünce akışı” içinde, eğitimci çocuğun
zihnini kendi anlattıklarına doğru bir “merak hissi” ile yönlendirebilmesidir.
Dikkatleri toplayabilmek, çocuğun değil, eğitimcinin becerisidir. Adını çokça
duyduğumuz ama kendisini henüz ülkemizde bir türlü göremediğimiz “çocuk
merkezli eğitim”in temel amacı, eğiticinin birtakım enstrümanlar kullanarak
çocuğun dikkatini anlatılan konuya odaklayabilmeyi sağlayabilmektir.
Böylesi sıcacık ve rengârenk dünyası olan insana, “yavan”
bir eğitim sunmak, “can sıkıcı” bir eğitici ile baş başa bırakmak, daha
ilkokuldan itibaren “ödevler” altında ezmek ve sonra da yetişkinin beklentileri
altında ezilmiş bu çocuğu “dikkatini toparlayamıyor” diye etiketlemek çocuğa
saygısızlıktır.
Hele ki okul öncesi dönemdeki çocuklardan bile “akıllı uslu”
olmalarını beklemek, öğretmen ne anlatıyorsa onu dinlemeleri için “baskı”
kurmak ve öğretmene uyum sağlamayan çocuklara da dikkat eksikliği var denilerek
ilaç içirmek, küçücük bedenler üzerinde kurulan haksız bir tahakkümdür.
Henüz 4-5 yaşındaki çocuk zaten kıpır kıpırdır. yaşamı
öğrenmek için güçlü bir merak duygusu vardır. Her şeye elini atar, kendisi
yapmak ister. Merdivenlerden inerken bile elinin tutulmasını istemez, kucağa
alsanız tepinir, yere inmek, koşmak, coşmak ister.
Halbuki okulda öğretmene dikkat edemediği için doktora
götürülen çocuk, nasıl oluyor da bitmek tükenmek bilmez bir enerji ile oyununa
konsantre olabiliyor. Markette gördüğü oyuncağa yoğunlaşabiliyor. Dikkat ile
televizyon izleyebiliyor. Babasının cep telefonu ile saatlerce uğraşabiliyor?
Eğer dikkat dağınıklığı olsaydı, çocuk ne televizyona bakabilir ne de
arkadaşları ile oyunlar oynayabilirdi.
Sanırım bunları duymak ülkemiz için biraz erken, ama bir gün
gelecek, “Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu” denilen şeyin aslında
“normal çocukluk hali” olduğu anlaşıldığında, çocuklara karşı çok mahcup
olunacak.