Sizin
En Hayırlınız…
Bir sözü, kendi zamanından kopuk olarak
anlamaya çalışırsanız, o sözü ya anlayamazsınız veya yanlış anlarsınız. Bu
söz, bir Hadis olsa da sonuç değişmez.
İslam coğrafyasının en çok yanlış anladığı Hadislerden
birisi de, ‘Sizin en hayırlınız, Kur’an’ı öğrenen ve öğreteninizdir’
hadisidir.
Bütün Kur’an öğretimi kitaplarının başında bu Hadis
yazılıdır. Bu hadisi nasıl anlamışsak öyle uyguluyoruz. Bizim anladığımız
biçim, ‘Sizin en hayırlınız Kur’an okumayı öğrenen ve öğretendir’
şeklindedir.
Ancak bu Hadisin böyle bir mesajı olduğunu iddia etmek,
dini ve peygamberi yanlış algılamak/anlamak anlamına geliyor.
Peygamberimiz bu cümleyi kurduğunda, karşısında ki
insanların hepsi Kur’an okurken ne söylendiğini anlıyordu. Elif cüzü
kitapları ile bir Kur’an’ı yüzünden okuma seferberliği başlatmadı sahabe,
bu Hadisi duyduğunda. Zaten hadisin verdiği mesaj bu değil.
‘Sizin en hayırlınız, Kur’an’ın
verdiği mesajları anlayan / okuyan ve Kur’an mesajlarını / yaşam biçimini /
ahlak öğretilerini öğrenen ve öğreteninizdir’
anlamına geliyor ‘Sizin en hayırlınız, Kur’an’ı öğrenen ve öğreteninizdir’
Hadisi.
Bu Hadisin verdiği mesajı doğru anlayan herkes, Kur’an’ın
verdiği mesajları anlama gayreti içerisine girmeli. Anlamak yetmez, yaşamalı.
Yaşamak yetmez, başkalarının da anlayıp yaşaması için gayret etmeli.
Bir konferansımda ‘Bu mübarek günler vesilesiyle daha
çok Kur’an okuyoruz. Bu sefer birlikte Meal Mukabelesi yapmanızı tavsiye
ederim’ demiştim.
Değer verdiğim bir büyüğüm “Sen herkese ‘Meal – Tefsir
okuyun’ diyormuşsun!” dedi. Sonra da, “Meal okuyun deme! Tefsir okuyun
de!” diye devam etti.
Sadece meal okuyarak İslam’ı anlamaya çalışan birçok
insanın yaşadığı sapmalardan bahsetti. Söylediklerinde haklılık payı elbette
vardı. Özellikle 1980 İran devriminden sonra, devrimden etkilenen bazı
gruplar kendilerince yaptıkları bazı yorumları, din gibi anlattılar.
Geçmiş yıllarda, okudukları meallerle sıkıntılar yaşamış /
yaşatmış insanların varlığı, bugünün gençlerine “Meal okumayın!”
demeyi gerektirmez. Herkes aynı hataları yapacak değil. Beni samimi
duygularla uyaran büyüğüm, geçmiş yıllarda yaşadığı sıkıntılara takılmıştı.
Herhangi bir meali birkaç kez okuyarak Kur’an’ı anladığını
sanmak elbette hatadır. Ancak bu hatanın telafisi ‘Meal okumayın!’ demek
olmamalı. Meal okuma usulü hakkında bilgi verip, Meal okumaya teşvik etmenin
daha doğru bir yönlendirme olduğunu düşünüyorum.
‘Arapça bilmiyorsanız meal okumayın!’
veya ‘Kur’an’ı anlamak için önce Arapça öğrenmek gerekiyor’
tespitlerine de katılmadığımı söylemem gerekiyor. Şayet Arapça bilmek
Kur’an’ı anlamak için yeterli olsaydı, Kur’an’ı, Arapça konuşan ülkelerde
yaşayan insanlardan daha iyi anlayan olmazdı.
Düşünün diyor Allah!
Alemlere rahmet olarak gönderilen Muhammed Mustafa’nın
içinde olduğu bir topluma inen Kur’an, defalarca “tefekkür edin, düşünün,
olaylar arasında bağlantı kurun, akledin” diyor. Demek ki Arapça bilmek,
Arabistan da yaşamak değil, Peygamberimizin yaşadığı dönemde yaşamış bir
sahabe bile olsanız, ilahi kelamla muhatap olan herkes gibi, okuduklarınız
üzerine düşünmeye davet ediliyorsunuz.
Anlamadığınız bir metin üzerine nasıl düşüneceksiniz? Ne
dediğini anlamadan, hayata dair verdiği mesajı bilmeden düşünemezsiniz.
Düşünmek için anlamak, anlamak için Meal okumak zorundasınız.
Mesaj aynı algı farklı!
Meal veya Tefsirler, bir ay’da, bir kerede, bir okumayla
anlaşılabilecek bir kitap değildir. Her okuduğunuzda yeni keşifler yapıyor, ‘bunu
daha önce fark etmemiştim!’ diyorsunuz.
Mesaj aynı mesaj, ancak sizde oluşturduğu algı, her
seferinde daha farklı daha net daha berrak hale geliyor. Değişen mesaj değil,
gelişen sizin algınızdır aslında. Yirmi yaşında bir gencin Kur’an Meali
okurken dikkatini çekenlerle kırk yaşında bir insanın dikkatini çekenler aynı
olmuyor. Hatta yirmili yaşlarda okuduğunuz Kur’an mealinde altını
çizdiklerinizle kırk yaşında okuduğunuz Kur’an mealinde altını çizdikleriniz
bile aynı olmuyor.
Mesaj aynı mesaj, kitap aynı kitap,
okuyan kişi aynı kişi fakat farklı mesajlar dikkat çekmeye başlıyor.
Bu süreci birçok arkadaşım gibi bende yaşadım. Yirmi yıl önce okuduğum mealde
altını çizip kenarı not aldıklarımla, bugün altını çizdiklerim aynı değil.
Benzer bir süreci, Hz. Ömer’in hayatını okurken yine
yaşadım. Yirmi yıl önce Hz. Ömer’in hayatını okurken dikkatimi çekenlerle,
bugün Hz. Ömer’i okurken dikkatimi çeken olaylar aynı olaylar değil. Hz. Ömer
aynı Ömer… Ancak değişen benim algım ve bakış açımdır.
Kur’an’a yol sormalı
Allah isteseydi Kur’an’ı 23 senede değil 23 saniyede hatta
23 salisede indirir, aynı hızla Peygamberine ezberletirdi. Allah’ın gücü buna
yetmez mi? Yeter elbette. Ancak Allah bunu yapmadı. 23 yıl gibi bir sürece
yaydı. İndirdiği ayetlerin önemli bir kısmını, o günlerde yaşanan olaylar
sonrası Peygamber ve ashabına cevap vermek ve yol göstermek
için indirildiğini de biliyoruz.
Buradan çıkartılacak birçok ders var. Hayata dair
sıkıntılarla karşılaşınca, soru sorulup cevap aranacak en önemli kitap,
Kur’an olmalı. Yolumuzu kaybedince yol soracağımız kitabımız olmalı Kur’an.
Biz Kur’an’a yol sormadan, Kur’an bize yol göstermez.
Fudayl b. İyaz’ı n o muhteşem tespiti ile bitirelim: “Kur’an
kendisiyle amel olunmak
için indirildi, insanlarsa onu okumayı
amel edindiler.”
|
Paylaşmak için BİR ARKADAŞA, Oynamak için OYUNCAKLARA, Öğrenmek için YARDIMCILARA, Kazanmak için BİR REHBERE İHTİYACINIZ VAR. DOGRU ADRESTESİN.